19 Aralık 2018 Çarşamba

7 Numara




21 sene olmuş evlenip gelin geleli bu eve, 7 numaralı daireye. Bugün son günümüz... Böyle bir günde geriye bakmadan duramıyor insan, seneler içinde evin her köşesinde biriken anılar canlanıyor, sarıp sarmalıyor... Bol sohbetli, mezeli, rakılı, kahkahalı, danslı sofralar kurduk, çaylar, kahveler, içkiler içtik dostlarla, ailemizle. On sekiz buçuk sene önce oğlum bu eve doğdu. Çocuklarımızı büyüttük bu evde; oynadılar, uyudular, muhabbetlerimize katıldılar... Doğum günleri kutladık bol bol. Aramızdan erken ayrılanları uğurladık... Yeni yılları karşıladık şömine karşısında, umutlarımıza kadeh kaldırarak.
Ben her evden çıkışımda, kapıyı kilitlerken; “bu kapıdan giren/çıkan, soframıza, sohbetimize, acımıza, neşemize ortak olan, uyuyup, uyanan herkesin günü güzel geçsin” diye dua ederim... Yarın 7 numaralı dairenin kapısını son kez kilitlerken yine edeceğim ve başka bir apartmanın 5 numaralı dairesinde dostlarım ve ailemle yeni anılar biriktirmeye başlayacağım... Ama seni hiç unutmayacağım 7 numara, bizden sonra gelenleri de sarıp, sarmala 

14 Ekim 2018 Pazar

Düş





Gördüğü düşü suya anlatsa,
Saatler dursa,
O “an”a bir ömür sığsa…
Kumun taneleri,
Denizin mavisi,
Göğün yedi katı şahit olsa
Gidenler döner miydi,
Kalanlar yeter miydi yaşamaya…

Gizem Ardıç  
Ekim 2018


18 Eylül 2018 Salı

Saatli Kafe






Bazen duygular yoğunlaşır, karışır. Boğazında bir düğüm, göğsünde bir ağırlık nefes almaya çalışırsın. Kendi çıkmazların yetmezmiş gibi sevdiklerinin sıkıntıları da çöreklenmiştir boğazına. Tortusu kalmıştır dilinin arka kısmında; gıcık yapar, öksürtür. Dünya nereye gidiyor diye üzülür, bu ülkede gençler kendilerine nasıl bir gelecek kuracak, kurabilecekler mi diye dertlenirsin. Akamayan iki damla yaş takılı kalır gözpınarlarına. Zaten gözünün feri gitmiştir, içindeki neşe kurumuştur. Yaşamaya çalışır, derin derin nefes alırsın. “Neyse” dersin, “sağlık olsun da…” Böyle giderse kalmayacak olan sağlığın için şükredersin. “Hayat kısa” dersin, “takma kafana”. Bir müzik açarsın, kafandaki seslerin gürültüsünden tek bir nota bile duymadan dinlersin müziği. Arada yükselir müzik, buradayım der sana, işte o anda belki yakalarsın iki nota. Sonrası ölçülerce es. Birden kalkarsın yerinden hızlıca giyinip atarsın kendini sokağa. Bir bakarsın bardaktan boşalırcasına yağmur. “Amaaan” dersin “şeker değilim ya, erimem.” Yürürsün yollarca… Önce ıslanırsın sırılsıklam, hafif bir ürperti olur eylül yağmurunun ıslaklığıyla. Sonra güneş açar, gülümsersin. Tekrar yağmur başlar, bu sefer en hafifinden. Sen hala yürüyorsundur sokaklarca… Birden karşına bir kafe çıkar, hızlıca bir kahve söyleyip gömülürsün koltuklarına. Kafanı kaldırdığında duvarlar saat doludur, zaman durmuştur…

Orada geçmiş zamanlardan saatler vardır farklı dakikalarda durmuş. Bir sevinç kaçar içine. Tek tek bakarsın saatlere; “Şu, yüksek tavanlı bir evde yaşamış herhalde…” “Bu, bir şöminenin üstünden izlemiş hayatı…” “İlerideki, bir köşkün girişinden bakmış dünyaya…” Peki onlara hangi gözler, nasıl bakmış, nasıl dokunmuş? Dalar gidersin…

Kahveni bitirirsin, güneş ışınlarının ve yağmur damlalarının aynı anda gökyüzünden düşüşleri esnasında arnavut kaldırımlarını adımlarsın. Yürüdükçe arınırsın tozlarından, parlarsın. Şeker gibi erimeden, çiçekler açarak dönersin evine…

Gizem Ardıç

6 Eylül 2018 Perşembe

Hazan




BİR ZAMANLAR sevmezdim sonbaharı.
Bir ağıttı benim için gri, puslu, ıslak havaların gelişine…
Kırlangıçlar da benim gibi sevmezlerdi de göçerlerdi, bilirdim…

Sonra BİR GÜN geldi sevdim…
O GÜN ağaçlardan dökülen yapraklar konfetiydi,
Kuşlar gökyüzünde balerin.

ŞİMDİ ise hüzün…
Bir zamanlar, bir gün, o gün, şimdi…
Hayatın bitmeyen döngüsü içinde sevdim hüzünlü hazanı,
Yazdan yanık tenimin hasretliği rüzgârı ile…

Gizem Ardıç
Eylül 2018