18 Eylül 2018 Salı

Saatli Kafe






Bazen duygular yoğunlaşır, karışır. Boğazında bir düğüm, göğsünde bir ağırlık nefes almaya çalışırsın. Kendi çıkmazların yetmezmiş gibi sevdiklerinin sıkıntıları da çöreklenmiştir boğazına. Tortusu kalmıştır dilinin arka kısmında; gıcık yapar, öksürtür. Dünya nereye gidiyor diye üzülür, bu ülkede gençler kendilerine nasıl bir gelecek kuracak, kurabilecekler mi diye dertlenirsin. Akamayan iki damla yaş takılı kalır gözpınarlarına. Zaten gözünün feri gitmiştir, içindeki neşe kurumuştur. Yaşamaya çalışır, derin derin nefes alırsın. “Neyse” dersin, “sağlık olsun da…” Böyle giderse kalmayacak olan sağlığın için şükredersin. “Hayat kısa” dersin, “takma kafana”. Bir müzik açarsın, kafandaki seslerin gürültüsünden tek bir nota bile duymadan dinlersin müziği. Arada yükselir müzik, buradayım der sana, işte o anda belki yakalarsın iki nota. Sonrası ölçülerce es. Birden kalkarsın yerinden hızlıca giyinip atarsın kendini sokağa. Bir bakarsın bardaktan boşalırcasına yağmur. “Amaaan” dersin “şeker değilim ya, erimem.” Yürürsün yollarca… Önce ıslanırsın sırılsıklam, hafif bir ürperti olur eylül yağmurunun ıslaklığıyla. Sonra güneş açar, gülümsersin. Tekrar yağmur başlar, bu sefer en hafifinden. Sen hala yürüyorsundur sokaklarca… Birden karşına bir kafe çıkar, hızlıca bir kahve söyleyip gömülürsün koltuklarına. Kafanı kaldırdığında duvarlar saat doludur, zaman durmuştur…

Orada geçmiş zamanlardan saatler vardır farklı dakikalarda durmuş. Bir sevinç kaçar içine. Tek tek bakarsın saatlere; “Şu, yüksek tavanlı bir evde yaşamış herhalde…” “Bu, bir şöminenin üstünden izlemiş hayatı…” “İlerideki, bir köşkün girişinden bakmış dünyaya…” Peki onlara hangi gözler, nasıl bakmış, nasıl dokunmuş? Dalar gidersin…

Kahveni bitirirsin, güneş ışınlarının ve yağmur damlalarının aynı anda gökyüzünden düşüşleri esnasında arnavut kaldırımlarını adımlarsın. Yürüdükçe arınırsın tozlarından, parlarsın. Şeker gibi erimeden, çiçekler açarak dönersin evine…

Gizem Ardıç

6 Eylül 2018 Perşembe

Hazan




BİR ZAMANLAR sevmezdim sonbaharı.
Bir ağıttı benim için gri, puslu, ıslak havaların gelişine…
Kırlangıçlar da benim gibi sevmezlerdi de göçerlerdi, bilirdim…

Sonra BİR GÜN geldi sevdim…
O GÜN ağaçlardan dökülen yapraklar konfetiydi,
Kuşlar gökyüzünde balerin.

ŞİMDİ ise hüzün…
Bir zamanlar, bir gün, o gün, şimdi…
Hayatın bitmeyen döngüsü içinde sevdim hüzünlü hazanı,
Yazdan yanık tenimin hasretliği rüzgârı ile…

Gizem Ardıç
Eylül 2018