1 Şubat 2015 Pazar

Masal Derleme 1: TENCERECİK

 
 
 
 
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal, pireler berber iken, ben annenim beşiğini tıngır mıngır sallar iken, yemyeşil dağların eteklerindeki köyde bir anne ile kızı yaşarlarmış. Annenin eğirdiği yünleri pazarda satarak geçinirlermiş. Yünleri pazarda satma işi kıza aitmiş ama yaşlı anne fazla yün eğiremediğinden zar zor geçinirlermiş.

Yıldızların ışıl ışıl, ayın yusyuvarlak olduğu bir gecede, uzun süredir eğirdiği yün yumaklarını masanın üzerine dizmiş anne:

“Yarınki pazarda satılacak kadar oldu yumaklar, sabah erkenden gidersin pazara.”

Ertesi sabah güneşli, ışıl ışıl bir güne uyanmış İpek kız. Açık pencereden giren ıhlamur kokusunu içine çekerek, sepetine özenle yerleştirmeye başlamış yün yumaklarını:

“Biz köylerden gelen şen çalgıcılarız, hey
 Biz köylerden gelen şen çalgıcılarız.
 Davul, keman, flüt çalarız, hey
 Davul, keman, flüt çalarız.”

Sonra koyulmuş yola İpek kız. Ağaçların gölgelendirdiği yoldan geçerek gelmiş pazara. Sarı beyaz tentelerin altındaki tezgâhlarların arasından dolaşarak varmış yün satıcısına. Öyle güzel eğirilmiş ki yünler, hemen satıvermiş İpek kız top top yumaklarını. Almış parasınııı, başlamış pazarda dolaşmaya. Tam yemeklik malzeme alıp evin yolunu tutacakken, kırmızı bir tencere görmüş tezgâhın kenarında… Tencerenin şekli öyle ilginçmiş ki, gülümsüyormuş sanki.

Tencerenin gülen yüzlü çekiciliğine karşı koyamayan İpek kız tüm parasıyla almış tencereyi.
“Annem bayılacak bu tencereye” diye düşünerek, mutlu mutlu tutmuş evin yolunu… Varmış eveee, çalmış kapıyı: tak tak tak… Anne açınca kapıyı, uzatmış tencereyi; baaak bak!
Anne inanamamış gördüğüne, basmış yaygarayı:

“Evde yiyecek ekmek yok, senin elinde ise boş bir tencere… Eve ekmek bile getirmeyi beceremiyorsun, yakında damat diye de bir odun getirisin herhalde”

Diyerek fırlatmış tencereyi dışarı.

O gece kızla annesi aç, tencerecik şaşkın uyumuşlar.

Tencerecik kapının önünde, pırıldayan ayın ışıltısı altında uyuklarken bir ayak sesi ile irkilmiş.… Aydınlık, yasemin kokan bu gecede doğmaya karar veren bir bebeğin dünyaya merhaba demesine yardım etmekten dönen ebe tencereye doğru yaklaşıyormuş. Tencerecik’i almış, eve götürmüş, yıkamış, temizlemiş ve içinde güzel mi güzel dolmalar pişirmiş. Ebe, ocağın altını kapatır kapatmaz derin bir uykuya dalmış.

Ebenin uyuduğunu gören tencerecik ocaktan yere atlamış, kapıdan çıkmış, tıkır tıkır bir o yana bir bu yana sallanaraktan gelmiş İpek kızın kapısına. Kapıyı çalmış:

“Tak tak tak, tak”

İpek kız uykulu gözlerle:

"Kim o?"

"Tencerecik."
"İçinde ne var?"

"Dolmacık."

İpek kız kapıyı açmış, dolmaları tencerenin içinden almış ve tencereyi tekrar dışarı atmış. Sonra anne kız dolmaları afiyetle yemişler.

Ertesi sabah Padişahın karısı Sultan Hanım hamama giderken bakmış sokakta güzel bir tencere.

"Şu tencereyi alsana." demiş dadısına.

Dadı tencereyi almış. Hamama varmışlar. Hamamda Sultan Hanım soyunup elmaslarını, incilerini tencerenin içine koymuş ve dadısına teslim edip hamama girmiş. Dadı tencere kucağında uyuklamaya başlayınca Tencere’cik hemen kollarının arasından sıyrılıp, tıkır tıkır doğru kızın evine gitmiş, kapıyı tıklatmış:

"Kim o?"

"Tencerecik."

"İçinde ne var?"

"Cici bici incicik."

İpek Kız incileri, elmasları, altınları almış, giyinmiş, süslenmiş, tencereyi yine sokağa atmış.

Ertesi gün de şehzade hamama gidiyormuş. Tencereyi sokakta görmüş:

"Lala şu tencereyi alsana. Ne güzel tencere." demiş.

Lala tencereyi almış, hamama varmışlar. Şehzade hamamda yıkanmış, temizlenmiş, tıraşı da biter bitmez Tencere’cik Şehzadeyi "Hop!" içine alıvermiş... Hemen İpek Kızın evine götürmüş. Kapıyı çalmış:

“tak tak tak, tak

"Kim o?"

"Tencerecik."

"İçinde ne var?"

"Kocacık."

İşte tam o sırada tencerenin kapağı aralanmış ve güneş gibi parlayan iki tane bal badem göz görünmüş.

Bu güneş gibi parlayan bal badem gözler de gördüğü güzellik karşısında büyülenmiş ve Şahzade tencerenin içinden çıkıp İpek Kıza evlenme teklif etmiş. Bal badem gözlerine aşık olduğu Şehzadeyi geri çevirmemiş tabii ki İpek Kız. Evlenmişler ve çoook mutlu yaşamışlar.

Tencerecik’e ne mi olmuş, evlerinin en değerli varlığı olmuş. Yeri gelmiş içinde en lezzetli yemekler pirşirilip yenmiş, yeri gelmiş bebeklerine en rahat beşik olmuş. Ama en önemlisi; hep evin en güzel köşesinden onlara gülümseyerek aşklarını hatırlatmış…

Bir Anadolu Masalından Derleyen
Gizem Ardıç

10 yorum: